15 Haziran 2011 Çarşamba

İsmi "Leyla ile mecun" olan bir dizi, nekadan komik olabilir ki?

Bu kadar olabilir şöyle ki;
bu işin adı dizi ise, bu dizi çok gerçekten çok baya çok bi hayli çok hakikaten çok, çok bizden 'çok'...

Genel anlamda bu blog yazma olayı arada müzik ile olan düşüncelerimi, hoşuma giden müziklerin başka insanlar tarafından da keşfedilmesini istememle başladı. Ama sadece müzikle alakalı.. tabi bu 3.günden mümkün olmadı niye mi?

Resmen çocukluğumu izliyo ve büyüdüğüm mahallede arkadaşlarımla hergün yaşadığım benzer olayları alıp yazıp yönetip televizyona yansıtıp, sanki tüm ülkeye izletiyo gibi oluyorum.
O an ki sahnede izlediğim ve zamanında yaptığım utanç verici bir olayı gördüğümde utanıyorum, ama aynı izlediğimde ki sahnede, zamanında yaptığım ve o an sevgili  sihirli kalem 'burak aksak" tabiri ile; "At gibi güldüğüm" şey ile karşılaşınca belki herkes'ten biraz daha çok ama çooook "At gibi  gülüyorum" ve orda ki oynayan oyuncuların hepsinin eski mahallemde oynayan çocuklar olduğunu düşünüyo gibi olduğumla hayal ettiğim oluyo bazen.. Peki daha ötesi olabilir mi? büyük konuşmak istemem ama, yoo konuşmak isterim, daha ötesi inanın olamaz!  Şizofrene bağlamış olabilirim doğrudur, olunmayacak gibi değil çünkü...

Şimdi sorarım sizlere sevgili arkadaşlarım,dostlarım yada benim varlığımdan bir haber olupta diziyi bildiği için sırf bu yazıyı okuyan insanlar; bu dizi midir şimdi? peki ya öncelerinde izlediklerimiz? onların da adı diziydi ve hep öncesinde "yeni bir dizi başlıyor"gibi garip başlıklı, iğrenç bir şekilde şişirilmiş balonları önümüze sundular. Ben anlamadım şimdi, eğer anlayan varsa beri gelsin...

Ben gerçekten çok fazla bi diziye aşık olmadım bu diziye aşık olduğum kadar. Hani hiç mi dizi izlemedim? tabiki yok öyle bişeye cool olmayı bi köşeye bırakılım gayette izledim hatta köküne indim, ama evet hiç "TRT" dizisi izlemedim. Sırf, özellikle izlemediğiniz halde bir dizinin 4-5 bölümüne hakimsinizdir bi şekilde,konusu açılınca "evet şukufe yokmu o ali'nin sevgilisi, hep onun yüzünden! o terketti ilk önce oh iyide oldu" diye dahil olursun hafız mevzuya, eğer ki doğduğunuzdan beri "cnbc-e" izlemiyorsanız tabi;

şimdi abi trt diyosun'da "ben 6 yaşımdan beri......" kaçın ağır geyik geliyo...

Ama bu dizi başka be hemde çok başka, şimdi bişeyler yazmak istiyorum tabi bu dizi ile alakalı ama halen "baştan mı bişey anlatsam" yoksa "saçmalama be olm ne kafası bu, diziyi tanımayan kalmadı sen aklına gelenleri anlat" seçenekleri arasında kaldım, ve sonunda ikinci seçenekte karar kıldım.
 Şimdi bu dizi'de çok şey var fakat öyle ismine bakıp ergen gibi; "leyla ile mecnun ne yeaa? isme bak -piiiiii ne olabilir ki bu dizi'de nasıl komiq (evet q ile) olabilir ki?" demeyin, kaan bile çeşmeyi farketti sizde farkedin :) (Çeşmeyi Farketmek evet) Unutmayın herşey, her yapılan iş yada her insan en az bir kez şans tanınmayı hakeder ki, bu diziden bahsediyorum "ALOOOOOO"

Mesela bu yapım'da bir kadın ile konuşurken "hacı abla,hafız(?)" diye hitap eden karaktere denk gelebilirsiniz, yada rüyasında gördüğü "ak sakallı dede" ile aynı oda'da yaşamaya başlayan eleman. Belkide doktorun; "hastanın yakınları kim?" sorusuna "ben halasıyım" diyen bi adam. Azcık daha zorlarsak, sahilin bir ucundan bir ucuna bağırarak anlaşan 2 karakter'de görebilmemiz çok mümkün.









-İsmail abiiiii?                                
-hooooooooop!






Bu mahallede çok başka şeyler oluyooooo! ve eminim sizde benim gibi bu mahalleye taşınmak istiyosunuz, neden mi?

Bu mahallede;

Dünyalar güzeli ve Mecnun'un,  sevgili kertmesi "Leyla" var. (sevgili kertmesi ne ya?)

Diplomasını eline aldığı zaman üstünde; "açık öğretim yazmıyo nede olsa direk üniversite mezunu yazıyo" diye gururlanan ve yeri geldiğinde dile getiren, Aöf okuyan, depresyon hırkası ve dizleri çıkmış kırmızı pijamaya sahip, ağır takılcağı zaman ilk olarak, küf ve naftalin karışımı kokan atkısını  çıkaran,ferdi tayfur hayranı  büyük beşiktaş taraftarı, "olaylar olaylar" yaşandığı zaman en mantıklı şeyi kendisinin düşündüğü ama bir süre sonra kendisine de mantıksız gelen durumun içinde kaybolan ve leyla'nı beşik kertmesi "Mecnun" var.

Başta mahallenin babası olmak üzere mecnun'un babası olan, hiç bi zaman tekerlekli araçlardan yana şansı olmayan, uzay mekiği başta olmak üzere,taksi,minibüs,servis,tır ve zaman makinesi iten "İskender abi" var..

tam bir mahalle teyzesi olan ve oğlunu evlendirebilmek için resim kataloğu yapan, evlendiğinde takılan altın bilezikleri, evdeki yapay çiçeklerin içine yada herhangi bir dantel'in altına koyan, çok sevgili mecnun'un annesi iskender abimizin ise hanımı olan "Pakize abla" var... (Pakize ablaya'da söyleyeceklerim daha doğrusu soracaklarım var...)

Çok severim "Asuman Dabak"ı "Tatlı Hayat" dizisinden ötürü, fakat anlayamadığım bişey var ve dile getireceğim:

(Sevgili Asuman hanım, Leyla ile Mecnun izleyen bir insan'ı kessen asla ve asla "farklı tuşlara gülme efekti bindlanmış" bastığında  "selam hahaha naber hahaha ulen hahaha  aslanım hahaha koçum benim hahaha" sit-com dizilerini izlemez,izleyemez.. (kafamdan çıkanla yaptığım tanım'ın bende  bir olmadığının farkındayım ama nekadan düşünmüşüm nekadan...)

Peki bukadar olağanüstü bi yapımda oynayıp, gülme efektine boyun eğmek nedir? kişisel bir zevk,arkadaşlık hatırı yada hayatın kolay olmadığını söyleyebilirsiniz çok doğrudur, fakat ben yine'de başıma gelmediği için bunları bilemicem vede o bahsettiğim dizide oynamanızı anlamayacağım.)

İlk başlarda saf olduğunu düşündüğüm ama sonradan bi olayının çıkacağını bildiğim, çocuksu yönüne hayran olduğum, önce olaylara dahil olmamak için "yahu ben bakkalım,bakkal!1!1bir!1" diyerek insanları azarlayan, her söylediklerine karşı çıkan.. ama daha sonradan çığırından iyice çıkan patavat eksikliği bi hayli yüksek olan,ağzından çıkanla herkesin kulağına gelenin aynı olduğu, gülüşüne kurban olunası,"erdali" içeceğinin patent sahibi, açık sözlü "bakkal Erdal" var..

"Erdal abi"nin yukarda anlattıklarıma tahammül eden-edemeyen ve kendini bir "gargamel" edası ile iksirlere ve karışımlara gömen gotik karısı "nurten" var.

Yaptığı işi neredeyse yasal hale getirmiş, utanmasa girdiği evlerden ssk+sigorta isteyecek kıvama gelmiş,öğrenci evine girdiğinde bişeyler bulamayıp öğrencilere "olm burası nasıl ev?" diyerek kızan, tüplü televizyon karşıtı, LCD/PLAZMA ve LEDTV'lerin dostu, favori aksesuar'ı külotlu çorap olan, çaldığı şeyleri arkadaşlarına hayır yapmak gibi görünüp itelemeye çalışan, "sen nasıl pişkin bir adamsın?" sorusuna "abi aşk olsun ama ya kalbimi kırıyosun ben öyle bir insanmıyım?" diyebilen "hırsız yavuz" var.

Dünyanın en çok gören,bilen kızı, martıların dilinden en çok anlayan, yavuzun sevgilisi zeynep var.
ve tabi ki www.renklerherkesicindir.com destek iyidir :)

bluğ çağı'na 3 yaşında giren 3.5 yaşında çıkan, adam çocuk (?) olan, okuduğu ilk okula fakülte kafası yaşatan, erdal bakkal'ın çırağı olan ama ustasından daha mantıklı düşünen ve bakkalı büyük bir zincire dönüştürmek isteyen, arkadaşları "09 ucu olupta vermeyenin..." diyince dayanamayıp uç veren ismail abi'nin deyimi ile "ahan da gözlüklü çocuk" kaan var.

hayatta hep 2.plan'da kalmış, her an hazırda duran oynadığı takımın maçına takım elbise ile giden "yedek kamil" var.. (birisi yedek mi dedi?)

Baba'sının hakim olduğu servet içinde kaybolan m ama bundan baya bi keyif alan, aşık olduğu kız yüz vermeyince kendini odasına kapatan ordan da direk club'larda kızlarla eğlenen, mecnun'un bir numaralı dostu 2 numaralı düşmanı(düşman naber ya?), böcük seven onunla "böcük canını senin" diye sohbet eden, "canım yaaa"lar çeken, sahip olduğu herşeye "baam aldı baam yaptı baam sattı baam getirdi baam baam baam" diye üsteleyen-hava atan, baya bi narsist olan (baya olduğuna bakmayın hiç rahatsız etmiyor) baaa'sına "çakal" diye takılan, öz babası olmasa ve sınırları biraz zorlasa sövme potansiyeli olan, insanlara ajan,hafız,moruk,hacı,narçiçeğim,balım gibi, yani türlü türlü seslenme şekline sahip, asla "varoş varoş" hareketlerden hoşlanmayan "BANKArda" var..

Mecnun'un sürekli "arada rüyama gir, uzun uzun nasihatler verene kadar, "özet geç ..."se daha faydalı olacak söyledikleri." bakışı attığı, çok tuhaf bi şekilde olaya dahil olan, herkes'in yardımına koşan, hiç bi fikri beğenilmeyen ama sonunda onun dediğine gelinen, mecnun ile önemli bi konuda konuşmaya çalışan ama 3.kişi tarafından bu münkün olmayan,sırf konuşabilmek için koskoca adamı  dağa yollayıp "eflatun mantar"lar toplatan, sıkıştığımızda "bak evlat!" diye başlamasını beklediğimiz, sevimlilik ötesi varlığının tiryakisi yokluğunun delisi olduğum, nur yüzlü "ak sakallı dedem" var.

(Bu karaktere facebook,twitter gibi sosyal ağlarda akp sakallı dede diyolar, sizi kınıyorum ve laflar hazırladım. çok ayıp!!)

ee okadan uzun yazıda kimi yazmadım, birisi var ama?

Yalnızlıktan hiç şikayet etmeyen, asla ve asla derdini belli etmeyen, olsa da her felaketin muhakkak iyi tarafından bakılmasını öğreten,çay veren insanın asla kötü olmayacağına inanan, kimseye muhtaç olmayan, kendi yağında kavrulmayı seven,sürekli iş değiştiren haksızlığa asla gelmeyen, sigorta+yol+yemek hariç maaş'ın miktarını hiç sorgulamayan,cesaretine hayran bırakan,her mahallede "keşke böyle bi komşumuz olsada oturup sohbet etsek" diye içimizden geçirmemizi sağlayan, genelde takım eblise giyen,her an iş konusunda tetikte olan,takım elbiselerin düz siyah takım ve beyaz gömlek olduğunda beğenmeyen akabinde sade ve doğallıktan  olduğunu savunan o yüzden, dışarda başka birinin görseniz "suratında damacana patlatmak isteyeceğiniz"  aşırı parlak, pullu ve ona dünyanın en zıt gömleğini giyen ve hepimize sonuna kadar kabul ettiren,sahilde kardeşi gibi gördüğü mecnun ile sahililin bi ucundan diğer ucuna bağırarak konuşmayı seven, sıkıntısını da orda dile getiren, "o gemi gelecek" inancından hiç ödün vermeyen, iskender abi ve mahallenin diğer gençleri "üzüm" yiyerek kafayı kurtarırken " vaay helal olsun ya iskender abi erdal abi bravo demek üzüm yiyorsunuz beni çağırmıyorsun, ya insan beni bi arayıp ismail gel sofrayı kurduk üzüm yiyoruz demezmi bende ne gerekiyorssa alır gelirim beraber yeriz yani." şeklinde atarlanan dert yanan, başkasının bardağında ki liomonata'yı içtiğinde ve sahibi tarafınan; "aa limonatamı da içmişsin,bardağın yarısı boş!!!" diye kızıldığında "karamsar olma teyze bu kadar!! bardağın yarısı dolu bide öyle bak! pozitif olun biraz canım.." diye karşısındaki kişiyi dumur etme özelliğine sahip, nam nam nam nam yemeğe düşen, düştüğünde "laaaaps" diye ses çıkan, sürekli kendinizden bişey sunan ama bazen ters tepki veren,aşık olan... sevgilisi tarafından terkedildiğinde "N'aaapsak, eriğe mi düşsek?" diye arkadaşlarını ayartan ve "erik shot"ları ardı ardına patlatan ve "ne içtin sen?" kıvamına geldikten sonra da "o gemi gelmedi limana kadar" diye şarkı söyleyen,aynı anne babadan bir abim olsa bukadar seveceğimi hiç zannetmediğim, ilk kez bi dizi karakterine bukadar sahip çıktığım, bir melekten daha temiz ve naif olan ismail abim-iz var. İsmail Abi hani dedin ya "buram acıyo gibi ha buram sanki, sanki buram çok acıyo gibi oldu şimdi" diye orda benimde oram acıdı. Hani " bu acı geçiyo mu hı?" diye sordun ya, orda ben de senle aynı cevabı yaşadım. "Niye gitti ki? yani  gitmese N'olurdu ki, gitmese n'olurdu?" dedin ya, orda aslında cevabının olmadığını aynı anda anladık...
Herkesin kafasında filler tepinip çift kale maç yaparlarken, onun kafasında filler 5 kale maç yapar!

Diğer oyunculara haksızlık yapmak istemem ama ismail abi'ye yani "Serkan Keskin"e sevgim çok büyük hacılar! bir karakter'e bukadar hayat vermek, türkiye olarak alışık olmadığımız durumlar. Ve en üzüldüğüm konu ise neyse yaa....

Dizi ekibinde, şahane kafalar yaşayan,yaşatan "Burak AKSAK" başta olmak üzere, Yönetmen Onur ÜNLÜ'ye;

Köksal ENGÜR-Ahmet Mümtaz TAYLAN-Ali ATAY-Ezgi ASAROĞLU-Serkan KESKİN-Cengiz BOZKURT-Osman SONANT-Ushan ÇAKIR'a güzel oyunculuklarınız için sonsuz teşekkürler, ve saymadıklarım iyi ki varsınız  zor geçirdiğimiz şu günlerde.. 

03:15'de başladığım yazı 07:37'de (küsüratta vereyim attığım anlaşılmasın heahea) bitti. kendimden öyle tiskindim ki anlatamam şuan, kendi kafama kusasım geldi o derece yani..

İçinizden birisi çıkıp "oha lan abarttıkça abartmışsın" diyebilir "ne gerek vardı ki bukadar uzun yazıya" diyebilir, iyi de bende bukadar uzun olcağını düşünerek başlamadım ki bu yazıya "gofret verem mi?" bir anda dökülüverdi işte diziye karşı yaşadığım hissettiğim şeylerin bi kısmı.

aman boşverin be abi nede olsa "ağzımızdan çıkanla kulağımızın dediğinin duyduğunu ben bi kere olsun artık allaha şkına farkına var bildiğin lafı konuşurken olduğunu görmedim"..

eyvallah..

not: yazı içinde ufak tefek hatalar yapmış olabilirim, kusura bakmayın artık..




2 yorum:

  1. keşke gerçekte de varolsaydı dediğimiz karakterler hepsi. ferdi tayfur dinleyip annesiyle pazara çıkan mecnunu, pofuduk terlikleri ve cilt maskesiyle dağa kaldırılma hayalleri kuran leylası, evlerinin yıkılmaması için "burayı yıkanın annesi babası ölsün. hadi bakalım." gibi pratik bir çözüm bulan erdal bakkalı, elinde lcd ile polise yakalanıp tüp taktırmaya götürüyorum diyebilecek kadar pişkin yavuzu, tertemiz bir kalbe sahip ismail abisi ve kötü ardanın bile saf bir kalp taşıdığı bir dünya :) çok güzel anlatmışsın. daha bir sevdim.

    YanıtlaSil
  2. cidden, gerçek hayatta da böyle insanlar bulabileydik iyiydi..

    YanıtlaSil